Oca082010

Avatar ve Kamera Arkası

Yazar: Gökhan ÖZİÇ Yayınlanma Saati: 07:35
Kategori(ler): Dizi / Sinema

Her insanın hayatta gerçekleştirmek istediği büyük bir hayali vardır. Bazıları iyi bir doktor olmak ister, bazıları ise iyi bir bürokrat. Bazıları dünyayı değiştirmek ister, bazırları ise daha önce hiç yapılmamış; farklı birşey yapmak ister. Aynen Avatar’ın yönetmeni James Cameron’un yıllar önce yapmak istediği fakat o zamanın şartlarında imkansız olan hayali gibi.

Doğayla bütünleşmiş, ellerinde sadece ok ve yayları olan savaşçı bir halk, The Na’vis; üzerinde yaşadıkları sıradışı ve bir o kadar tehlikeli gezegen, Pandora; ve doğayı katletmeye ant içmiş, sıradaki hedefi de Pandora olan düşman; insanoğlu. Filmin konusu şu şekilde:

Bizleri hayal gücümüzün ötesinde muhteşem bir dünyaya taşıyacak olan film Na’vi adlı yok olmak üzere olan bir halkın yaşadığı Pandora adlı gezegende geçiyor.

Yarı-felçli bir savaş gazisi olan Jake Sully, kendilerine özgü dilleri ve kültürü olan, barış ve doğa ile örtülü bir çevrede yaşayan Na’vi halkının arasına gönderilir.

Askeri bir şirket uzaktaki bu gezegeni ve barındırdığı kaynakları incelemek üzere AVATAR adlı bir program oluşturmuştur. Bu program ile insanlar genetic mühendislik sonucu yarı insan yarı Na’vi haline getirilir ve misyoner olarak Pandora’ya gönderilirler.

Botanist  Dr Grace Augustine (Sigourney Weaver) ile programa gönüllü olarak katılmış Jake’in bedenlerinin Avatar’I yaratılacak ve böylece Jake’e de felç olmuş bedenini başka bir formda kullanma şansı verilmiş olacaktır. Na’vi halkından Prenses Neytiri ile tanışan Jake, kendisini Pandora’ya gönderen tehlikeden bu halkı savunurken bulur.

Yabancısı olduğumuz bu yeni dünyaya Jake Sully isimli, tekerlekli sandalye mahkum kalmış bir gazinin gözünden bakıyoruz. Fonksiyonlarını kaybeden bedenine rağmen içinde halen savaşçı bir ruh barındıran Jake, dünyanın enerji krizini çözmeye yetecek kaynaklara sahip olan ve bu kaynakları araştırmak üzere bir birliğin çalıştığı Pandora isimli gezegene ışık yılı yolculuğu yaparak asker olarak gönderilir. Pandora’daki atmosfer toksik olduğu için Avatar isimli program oluşturulur; bu programa göre insan “operatörleri”nin bilinçleri avatar isimli uzaktan kontrol edilebilen ve öldürücü etkisi olan hava koşullarında yaşam sürdürebilmeyi sağlayan biyolojik bedene bağlanır. Bu avatarlar insan DNA’sı ile Pandora’nın yerel halkı Na’vilerin genlerinin birleştirilmesiyle oluşur.

Jake kendi avatarında yeniden doğduğu halde yürüme yetisini de geri kazanır. Gezegendeki değerli enerji kaynaklarını elde etmelerine mani olarak görülen Na’vi halkının arasına sızmakla görevlendirilir. Fakat güzel bir dişi Na’vi olan Neytiri, Jake’in hayatını kurtarır ve bu her şeyi değiştirir. Neytiri’nin kabilesi tarafından kabul edilen Jake, onlardan biri olmayı tabii kaldığı bir çok test ve macera sonrasında öğrenir.

Jake ve gönülsüz eğitmeni Neytiri arasındaki ilişki zamanla derinleşir ve böylece Na’vi halkna saygı duymayı, sonunda da onlar safhında yer almayı tercih eder. Yerli Na’vi halkına destansı ve evrenin kaderini belirleyecek bir savaşta liderlik edecek ve böylece kabul görmesini sağlayacak son sınavı da verip veremeyeceği belirlenecektir.

Bu muhteşem filmi halen izlemediyseniz biranevvel gidin. Çok fazla şey kaçırıyorsunuz. James Cameron’un, daha bu filmi çekmenin imkansız olduğu zamanlarda böyle güzel bir kurguyu nasıl hayal edebildiğine şaşıracak, 3D keyfiyle birlikte fantastik Pandora gezegeninin doğasına dokunmaya çalışacak, hikayenin içinde kaybolup filmin sizi sarmasına izin vereceksiniz.

Az önce filmin kamera arkası görüntülerini izledim ve Amerikalılara bir kez daha hayret ettim. Bazılarınız bana kızabilir ama görüntüleri izlediğinizde bana hak vereceksiniz. İnsan kendine “Bu adamlar bunları nasıl yapıyor? Bizim neyimiz eksik?” diye sormaktan kendini alamıyor. O kadar gelişmiş bir teknolojiyle çekilmiş ki, insan kullanılan teçhizatı takip etmekte bile zorlanıyor. Hele ki James Cameron’un hayal gücüne hayran olmamak elde değil. Böyle büyük ve güzel br kurguyu hayal etmek ve bunu film haline getirebilmek için yıllarca gerekli teknolojinin geliştirilmesini beklemek, kendisine duyduğum hayranlığı daha da artırıyor. Ne kadar büyük bir aşk ki yıllarca sabrederek beklemiş. Keşke dünyada herkes yaptığı işi James Cameron kadar ciddiye alsa. Şimdi sizleri filmin kamera arkası görüntüleriyle baş başa bırakıyorum.



Etiket(ler): , , , , ,



[KickIt] [Dzone] [Digg] [Reddit] [del.icio.us] [Facebook] [Technorati] [Google] [StumbleUpon]

E-mail | Permalink | Trackback | Yazı RSSRSS comment feed 2 Yorumlar

Yorumlar (2) -


Yazan: Arınç Köktürk 08.01.2010 08:23:43

çok güzel bir yazı olmuş kardeşim.
hala gidemedim Avatar' a. bir an önce gitmek lazım.




Yazan: Gökhan ÖZİÇ 08.01.2010 09:53:32

sağol kardeşim. biran önce gitmeni tavsiye ederim. harika bir görsel şölen ve çok güzel bir kurgu. hakkını vermiş yönetmen.



Yorum ekle




  Country flag
biuquote
  • Yorum
  • Canlı önizleme
Loading